29 Haziran 2014 Pazar

Xaca (2013) 320kbps




Xaca (2013)

"Xasa" Ahmad Aiy'in 2013 yılında çıkardığı dijital bir albümdür. Toplam üç parçadan oluşmaktadır. En yüksek Mp3 kalitesi 320 kbps'dir.





Tracklist:
1. Zefaqu
2. Ti Xaca Dance
3. Gosha Ghaza

























28 Haziran 2014 Cumartesi

Ballaké Sissoko & Vincent Segal - Chamber Music

Her hangi bir müzisyen için ikili çalışma ortamı her zaman heyecan dozajı yüksek bir atmosfere haiz olmuştur. Bu tür çalışmaların yeri mutlak olarak ayrıdır. Birebir müziksel birlikteliğinin, ortak kavramsal vizyon içerisindeki baş mimar, geleneksel enstrümanları sınırları elverdiği sürece ritimsel haritadaki bir ucu diğer uca kaynaştırıyor. Bu tür bir çalışma için geniş bir söylevin yanı sıra ayrıcalıklı bir ritimsel algılama kapasitesine ihtiyaç var. Bir sanatçı söz konusu olunca öncelikle gelen enstrüman her zaman çaldığından öte dinlemek için kullandığı kulağıdır. Tüm ritimleri karşılayan bu kapı özellikle açık olmalıdır.

Algılama ve iletişim üzerine kurulu olan konuşma sanatı, bir sanatçının diğerini karşıladığı ilk iletişim ve açık kapısıdır. Yazımızda konu ettiğimiz albümün bir ucunda kora virtüözü Ballaké Sissoko dururken diğer ucunda çellocu Vincent Segal yer alıyor. Her ikisi de eksizliğin doruklarında süzülen birer müzik terzisi. “Chamber Music” farklı kültürel müziklerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkan belgesel tadında bir çalışma. Aynı müzik şirketine bağlı olan bu iki sanatçı, dostluklarına yatırım yaparken, her gün beslendikleri müziği de ihmal etmedi ve birlikteliklerine dâhil etti. Birikimlerini ortak bir platforma işleme düşüncesi birkaç senelik bir öykü aslında. Bumcello‟nun diğer yarısı olan Vincent Segal ile bir caz festivalinde tanışıp bu ekip ile çalma imkânı yakalayan Ballaké Sissoko aslında bu fikrin baş mimarı.

Hemen kolları sıvamaktansa öncelikle birbirini tanımayı öngören sanatçılar, müziksel olarak alışveriş yapmaya başladı. Her imkân yakaladıklarında birlikte çalan bu müzik yoldaşları, yapacakları müziğin karmaşasını yavaş yavaş hazmederek geliştirdi. Birbirlerine bir kelam söylemeden bir sonraki aşamayı anlayabilecek noktaya gelindiğinde “Chamber Music” için kollar sıvandı. Ortaya çıkan eser her iki sanatçının da yirmi yıllık müzik kariyerinin tüm birikiminin aktığı bir fanus. Bu zaman zarfında Sissoko‟nun yolları Taj Mahal, Toumani Diabaté ve piyanist Ludovic Einaudi ile kesişirken; aranjör, müzisyen ve yapımcı Vincent Segal‟ın yolu Cesaria Evora, -M-, Blackalicious, Piers Faccini, Sting ve Marianne Faithfull gibi değerli müzisyenler ile kesişti.

Her kesişimden bir tecrübe kazanan, her tecrübeyi ise geliştiren ikili, bunu ilk meyveleri için besledi ve belirli bir noktaya getirdi. Farklı müziksel köklerden gelen bu iki müzik dolu ruh daha sonra bu tecrübelerini karşılıklı ve detaylı bir biçimde harmanlamaya başladı.

En sonunda Mayıs 2009‟da Bamako‟da stüdyoya girmeye karar veren ikili, bu süreç zarfında öğrendikleri, geliştirdikleri birikimleri fiilen uygulamaya başladı. Ortak etik noktalar üzerine yoğunlaşıp müzikleri ile karanlık noktaları aydınlatan ikili, sadece kültürlerinin değil ama tüm birikimlerinin kesişim noktasına uzanmayı hedefledi.

Albümdeki müziğin tatmini, iki dostun birlikte gerçekleştirdiği bir zaman tünelinin yoğunlaşmış müziksel hali. Salif Keita‟nın Bamako‟daki Moffou stüdyosunda teknolojiden ırak, boş bir oda, sadece iki müzisyen ve yürekten bağlı oldukları enstrümanları; albümün ana çekirdeği. Bu elit özel zamanda, dış dünyanın tüm ses kirliliğinden arınmış bu ikili, ruhlarının beslendiği gıdayı aşama aşama kaydetmeye başladı. Tarzların, ritimlerin, dillerin, kültürlerin ve dinlerin birbirine entegre olduğu o mutlak an. Kora ve çello gibi iki farklı diyardan gelen enstrümanın kompleks ilişkisi bu müzisyenler tarafından tek bir sese büründürüldü. Tek bir varlık, tek bir dünya ve sadece müzik. Dinleyenlerin “Chamber Music”de duydukları ritimler hem nadir hem de değerli: iki duyarlılığın, doğal akışın kendiliğinden aynı ses skalasında birleşimi.

Albüm boyunca uyumun, akışın, sürekliliğin ve bütünselliğin aynı duygusallığı hâkim her iki sanatçıda. Burada sanatçılar kapılarından çok yüreklerini dinleyene açıyor, aynen „Regret‟ parçasında şarkıcı Awa Sangho‟nun Kader Barry‟yi andığı gibi; sükûnet dolu bir ağıt. „Houdesti‟ adlı parça ise albümün tüm sakinliğinin bir araya geldiği odak noktası, müzisyenlerin beste kabiliyetinin en kuvvetli yansıması. Kora ve çellonun tek başlarına olmadıklarını hissettiren ngoni ve balafon dönem dönem dinleyene kulak kırpıyor. Karşınızda toprak anadan kopup gelen, markalaşmadan ve modadan uzak bir ses harmanlaması var.

Albümün genel havası sonsuz bir nezaket çevresinde dönüyor; yumuşaklığı yönlendirmekten çok kabul etmenizi sağlıyor; ifade gücünün yoğunluğu mutlak olarak her an hâkim. Burada dinleyeceğiniz oluşum müziğin büyüleyici gerçeğinden başka bir şey değil.

Erkan Oğur, Derya Türkan & İlkin Deniz - Dokunmak

2014 Yılı içerisinde çıkmasına en çok sevindiğim albüm budur herhalde...

Bu güzel adamlar üşenmeyip bir araya gelip bu güzel eseri ortaya çıkardılar. Şu şarkısı daha güzel denemeyecek eserler ile dolu albüm. Hani biri gelip al şu kâğıdıkalemi bana bi best of listesi yaz, Erkan Oğur & Derya Türkân'dan dese, albümdeki listeden farksız olurdu sanırım. Her bir şarkı kocaman hikâyeler yazdırıyor içinize, çekinmeyin açın sesini dalın dilediğiniz hayâllere bu güzelim ezgilerle, bırakın size ismi gibi dokunsun.

Unutmadan 'MUTLAKA ama MUTLAKA' bu albümü satın alın, hem bu güzel insanlara bir teşekkür hemde müzikhaneniz'de klasikler arasında yerini alması niyetine... Keyifli dinlemeler

Not: Albüm üzerine Ezgi Atabilen'in, Erkan Oğur & Derya Türkân ile söyleşisi aşağıda.
Ezgi ATABİLEN eatabilen@hurriyet.com.tr

Erkan Oğur şarkılarının en yenileri: Dokunmak Erkan Oğur ve Derya Türkan bu kez, yanlarına İlkin Deniz’i de alarak bu kez şifa niyetine müzik yapıyorlar.

‘Fuad’ albümüyle başlayan müzikal birlikteliklerini ‘Uzaktaki Müzik’ projesiyle sürdüren Erkan Oğur ve Derya Türkan, yanlarına İlkin Deniz’i de alarak yeni albüm çıkardılar. Adı ‘Dokunmak’. Türk müziği makamlarının ve doğaçlamanın etkisiyle, dinleyicinin ruhuna adeta şifa verici bir nefes üflüyorlar.

Yollarınız 15 sene evvel kesişmiş sanırım. Nasıl oldu?
Erkan Oğur: Daha da eski, 1980’lerde.

Derya Türkan: 1984’te ben konservatuvara girdim. Herkes sazlarını almış eline, bir köşede çalışıyor. İkili üçlü gruplardan birinde Erkan Ağabey’i gördüm. O da ud hocasıydı o zaman konservatuvarda. O gün tanıştık. 2000 yılında Civan Gasparyan’la birlikte ‘Fuat’ albümünü yaparken, beni de davet ettiler. Aslında Erkan Oğur’u da o çalışmada gerçekten tanıdım. 15 yıldır çeşitli projelerde birlikte olduk. Ama 6 senedir ikili olarak çalıyoruz. O albüm benim müzik hayatımda bambaşka bir sayfa açtı.

E.O.: O albüme adını veren şarkıda tarihi bir solosu var. O solodan sonra işler değişti.

15 senedir albüm yapmıyor Erkan Oğur. Onu yeni bir albüm çalışması için heyecanlandırmayı nasıl becerdiniz?
D.T.: Türkiye’deki müzik ve sanat anlayışı belli. Bu durum müzisyenler için çeşitli olumsuzluklar doğuruyor. Eğer salt müzik düşünen biriyseniz, bu üzüntüler insanı albüm yapmaktan falan soğutuyor. Geçen ağustos ayında, sohbet arasında çıktı albüm fikri. Bize yeni bir heyecan getireceğini düşündük. Ben çok istiyordum Erkan Ağabey’le bir albüm yaparak, ürettiğimiz “şifa niyetine müzik”in kaydedilmesi. Erkan Ağabey de isteyince hemen başladık çalışmaya.

Sizi ne heyecanlandırdı?
E.O.: Beni müziği kaydetmek heyecanlandırmıyor. Çünkü müzik şifa verecekse, eczanedeki ilaçlar gibi kutulara konmamalı. Ama ekonomik nedenler bizi kaydetmeye zorluyor. Bana göre müzik o anda üremeli ve o anda paylaşılıp, hafızaya alınmalı. Bu da benim kendi problemim aslında...
Aslında toplumca terapiye ihtiyaç duyduğumuz dönemlerden geçiyoruz. Yaşadığımız dönemde insanlara derman olması için mi “şifa niyetine müzik” diyorsunuz yaptığınız müziğe?

E.O.: Onunla hiç alakası yok. Tarih boyunca insanlar şifa peşinde koşmuşlar. Biz de şifacı falan değiliz. Sadece yaptığımız müziğin insanları dinlendiren ya da hoşuna giden bir tarafı var. Şimdiye dek hayata ve müziğe dair edindiğimiz tecrübe bunu gösteriyor bize. Biz de bu dinginliği sadece o güne has şekliyle, bir kereye mahsus bir stüdyoda kaydedelim diye düşündük.

Nedir peki bu albümün şifa formülü?
E.O.: Öncelikle, makam unsuru. İkincisi tınıların, renklerin ilişkisi, uyumu, sıcaklığı ve estetiği. Üçüncüsü, kompozisyon mantığı, bestelerin bu işe uygunluğu. Dördüncüsü, parçalardaki hızlar. Beşincisi de makam akışı, yani modların doğal akışı. Onun dışında kişilerin çalış duyarlığı, çalış estetiği... Dokunması.. Aslında esas olarak severek, inanarak, dürüst bir şey üretme. İnsan ne olursa olsun kendini çalıyor.

MÜZİK KAYDEDİNCE UCUZLUYOR

Siz albümü konuşalı 6 sene olmuş. Neden bu kadar zaman geçti aradan?
D.T.: Ürettiğimiz müzik her an değişebilen, her an kendini yenileyen bir müzik. Bir konser ertesi günkü konsere benzemiyor. O yüzden kayıt da bir kereye mahsus yapılan bir kayıt. Bir konserin kaydedilmiş hali bir nevî. Meşk usulüyle yapılan eski sistemdeki derslere benziyor.

E.O.: Müziği hafızaya almanın eğitsel bir tarafı da var. Konserde kayıtlı olmayan bir müziği dinleyen kişiler bir şeyler öğreniyorlar. Bir şeyleri anlıyor belki de bir şeyleri anlamadıklarını fark ediyorlar. Kaydetmemek şok etkisiyle insanları eğitir. Ama kaydettiğin zaman ucuzluyor işte müzik. Tembel çocuklar gibi oluyor o zaman insanlar. Eğitsel tarafı yok ve çok erdemli bir şey değil.

Albümün adı neden ‘Dokunmak’?
E.O.: Benim kendi yaklaşımım bu. Biz sesleri işitiyor, görüyor, tadıyor, dokunuyor, kokluyor ve anlamadığımız bir şekilde hissediyoruz... Altı duyumuzla yani. Böyle yoğunluklar var. Onun bir parçası işte ‘Dokunmak’. Belki ileride ‘Sesi Görmek’ diye bir albüm de yaparız.

D.T: Bir sesi basarken, onun ardından gelecek sesleri de onun arkasına dizmek... Tek ses, devam eden bir ses ve o sesin yarattığı his. O yüzden dokunmak. Bir tane notaya dokunuyorsunuz ve o notanın dünyasına dalıyorsunuz.

Albümün kayıt aşamasında nasıl çalıştınız?
D.T.: İki üç günde kaydettik albümü. Stüdyoya girmeden önce ne çalacağımızı bilmiyoruz. Parça olarak belli olan şeyler var ama emprovizasyon (doğaçlama) ağırlıklı bir müzik olduğu için doğallığında gelişiyor. O şekilde biz de kendimizi tedavi ediyoruz. Tamamıyla paylaşım yani.

E.O.: Albümde bir tane sözlü parça var. Enstrümantal albümlerde hep “sözlerini koymayı unutmuşsun bunun” nevînden eleştiriler aldım. Onun için bu albümde çok tereddüt etsem de bir sözlü şarkı koyduk.

KENDİ PRODÜKSİYON ŞİRKETLERİNİ KURDULAR

Erkan Oğur ile Derya Türkan, Serbülent Sertoğlu ile birlikte yeni bir prodüksiyon şirketi kurdular. Adı, MM&T (Mikro Makro Tonal Müzik). Amaçları ise; “dinleyiciye satan bir şeyi vermektense, bilinmeyen bir güzeli ulaştırmak.” Buradan da az buçuk anlaşılacağı üzere kâr amacı gütmüyorlar. Üstelik genç müzisyenlere de kapıları açık. Geçen eylül ayında kurulan şirketin ilk albümü ‘Dokunmak’. Ardından Derya Türkan’ın ‘İstanbul Kemençesi’ adlı solo kemençe albümünü, Erkan Oğur ve İsmail Hakkı Demircioğlu’nun yeni çalışmasını, Ara Dinkjian’ın Secret Trio projesinin kayıtlarını ve Bekir Ünlüataer’in yeni albümünü yayınlayacaklar.

Erkan Oğur (vokal - perdesiz gitar - klasik gitar - Oğur sazı), Derya Türkân (klasik kemençe), İlkin Deniz (bass)

"Να είσαι καλύτερος άνθρωπος από τον πατέρα σου"
"na einai kalytero anthropo apo ton patera tou"
"Be a better man than your father"

27 Haziran 2014 Cuma

Noura Mint Seymali - Tzenni

Mauritanian Singer Noura Mint Seymali on Her Band, Playing Weddings, and Arab Idol

Last September, Mauritanian singer Noura Mint Seymali and her band delivered an impressive set at the Festival in the Desert II touring show at Tropicalia. The ensemble's sound seemed one-of-a-kind, with its mix of traditional vocals, '60s psychedelia, '70s funk, and instrumentation similar to that of other contemporary West African desert groups.

Seymali and her band, led by her guitar-playing husband, are returning to the United States for a short tour that will bring them to the Kennedy Center's Millennium Stage on Sunday. In advance of the show, I emailed with Mint Seymali, whose drummer Matthew Tinari translated her answers.

Washington City Paper: How did you learn to sing?

Noura Mint Seymali: My father, "Seymali," (Seymali Ould Mouhamed Vall) was my greatest teacher and the person to whom I owe most of my musical education. He was a real scholar of music and instrumental in opening up Moorish tradition to new kinds of composition. After his studies in Iraq he brought back a lot of knowledge about music theory and was the first to devise a way to notate Moorish music. My grandmother, Mounina, was also a great singer and influence. It is she who taught me how to play the ardine, an instrument [like a harp] played only by women in Mauritania. As "griot," our family is blessed with many great musicians and from a young age I was always in the presence of music—at home, at weddings, and there were always occasions to sing.

As a professional performing artist, singing as a backing vocalist with Dimi Mint Abba (my stepmother), was a very formative experience. Touring with Dimi was my first time on stage in Europe in front of an international audience. Some of my father's compositions were popularized and recorded by Dimi, songs which are still in my own repertoire today.

WCP: When and how did you husband Jeiche Ould Chighaly learn to play guitar?

NMS: Jeiche also grew up in a "griot" family where music is omnipresent. He learned the guitar and tidinit (a Mauritanian lute aka "ngoni" in Mali or "xalam" in Senegal) with a lot of guidance from one of his brothers, Lamar, but, thanks to God, there are many great musicians in his family. As a teenager he learned the tidinit, a traditional instrument played only by men, from his father and brothers. This instrument is very important to the way he interprets the guitar.

WCP: What singers were you inspired by?

NMS: Dimi Mint Abba, Oum Kalthoum, Cheb Khaled.

WCP: What singers do you like to listen to?

NMS: I enjoy several Mauritanian singers, like Dimi Mint Abba of course, and Arab singers, blues singers like Etta James, and must admit to faithfully following the Arabic version of TV series, The Voice, and Arab Idol.

WCP: Who influenced your husband's guitar playing?

NMS: Jeiche loves Dire Straits and Jimi Hendrix. There are several great Mauritanian guitar players as well who have influenced his playing.

WCP: Who does he like to listen to? Certain African artists? American funk or soul artists? Which ones?

NMS: All kinds of stuff—roots and dub reggae, Senegalese mbalax, some Malian artists like Oumou Sangare, blues artists like Magic Sam and Albert King. And we have both been listening to more Indian classical music since collaborating with Jay Gandhi, an Indian classical flute player whom we met at a festival in Senegal.

WCP: Do you still perform at weddings?

NMS: Jeiche performs at weddings quite often. I perform mostly for weddings in the family or for people close to me now, not nearly as much as before. Now I prefer focusing my energy on the current band, but on occasion do continue to perform at weddings with my husband Jeiche and my brother Sidi.

WCP: How did your current band with Matthew Tinari on drums and Ousmane Touré on bass come together?

NMS: Tinari has been working with us for the past several years as our drummer. He lives in Dakar, Senegal, but comes to Nouakchott (in Mauritania) often for concerts and tours. We first heard him at a festival in Senegal, Banlieu Rhythme, where he was performing with a Senegalese soul singer. We loved his drumming and invited him collaborate with us in Mauritania and have been working together ever since. Since about 2012 he has also been managing the band, producing our last album, and booking our first U.S. tour in Sept. 2013.

Ousmane Touré is the premier bassist in Nouakchott. We have known him forever and he started working with the band in our first formation back in 2004. He was on all of my previous albums and has toured with me since the very beginning. Ousmane also performs with many of the other major artists in Mauritania like Malouma and Ousmane Gangué.

WCP: How have the conflicts in Northern Mali impacted your lives?

NMS: Mauritania shares a sizable border with Northern Mali and the peoples overlap somewhat. The Festival in the Desert, organized by Manny Ansar, is an event we have played at three times and has been a steady ally on promotion. We performed at the last edition in 2012 in Timbuktu, at a moment when my career was starting to get re-energized. Everyone was very happy with our performance there and we felt like there was some new momentum developing with plans to return to Mali to collaborate with Bassekou Kouyate and Tinariwen. When the war broke out, soon after the festival, we had to cancel traveling to Bamako as the airport was closed. The band was also booked for the 2013 Festival-au-Desert caravan which planned to have shows in Eastern Mauritania, Mali, and Burkina Faso. Ultimately all the shows were cancelled due to security concerns, in addition to a major concert we had planned at the Institut Français in Nouakchott, which was closed for several months after the French military intervention. Mauritania now has a great number of refugees from Northern Mali.

WCP: Is the music you play at festivals and internationally in nightclubs the same as what you play at home?

NMS: Music in traditional settings is quite different. We have tried to distill its core elements and put them into a pop idiom. The music heard at a wedding, for example, is specifically structured for that event. The songs played and lyrics sung relate to the people involved. It doesn't work for a festival concert, where those elements would be entirely out of context. We find it more interesting to do something that engages the tradition in a deep way but expands it, rather than working from a "music as artifact" position.

WCP: How unique is your trad-moderne style in Mauritania? Are others also doing similar approaches? NMS: At present our formation is totally unique in Mauritania. There are other artists like Malouma who have done similar trad-moderne formats, but hers is a bigger band with a different sound. I believe we have started to find a more specific pop voice after almost 10 years working in the trad-moderne format and performing on the international stage.

Rick Stein - Spain

Grupo Compay Segundo - Compay Son Con Pasión

11 Haziran 2014 Çarşamba

Los Desterrados - Tu (Sürgün) + Miradores

'Sürgündekiler'le yüzyılın şarkıları
Los Desterrados’un soul, caz, flamenko ve halk müzikleri etkili yeni albümü 'Miradores', 2009’un en iyi dünya müziği albümlerinden biri kabul ediliyor.

Londralı altılı Los Desterrados, bir önceki albümü 'Tu’da olduğu gibi Miradores’te de Sefarad kültürünün kaybolmaya yüz tutmuş parçalarını köklerine sadık kalarak yorumluyor.

Los Desterrados’un bir önceki albümü Tu’yu dünyanın önde gelen müzik dergilerinden Songlines ''zengin dokulu, titreşimli ve ritmik olarak katmanlı'', The Wire ise ''2006’nın En İyi 20 Dünya Müziği albümünden biri'' olarak değerlendirmişti. 'Miradores' de 'Tu’yu aratmayan içeriğiyle çokkültürlü sesini, flamenko ve çingene müziği ekseninde sunuyor.

Tıpkı Tu’daki gibi Miradores’te de Türkiye'nin çok sevilen ve sık sık seslendirilen parçalarına yer veriliyor. Bu anlamda 'Ben Seni Severim' (Si veriyash a la rana), 'Güller ve Dudaklar' ( Pasharo d’ermozura), 'Gül Pembe' (Por la tu puerta yo pasi) albümün öne çıkan parçaları.

Bir önceki albümde romantik bir repertuar seçen Los Desterrados, 'Miradores’te daha neşeli ve hareketli Sefarad parçalarını seslendiriyor.

'Miradores' İspanyolca, Türkçe ve UNESCO tarafından 2002 yılında kaybolan diller konsepti içerisinde korumaya alınan Ladino dilindeki vokalleri ve ud, darbuka, tef, kajun, mandolin gibi geleneksel enstrümanlarla yapılmış modern düzenlemeleriyle 2009’un en iyi dünya müziği albümlerinden biri kabul ediliyor.

Muzika Kurdi Ya Seraye (Kürt Saray Müziği)






1. Evina Xani (Xani'nin sevdası)
2. Duri (Uzaklık)
3. Dengi (Sesli)
4. Dil (Tutsak)
5. Newroz (Nevruz)
6. Rizgari (Kurtuluş)
7. Eşa Meme (Mem'in acısı)
8.Serkeftin (Başarı)
9. Şahi (Şölen)
10. Neviye Baba (Babanın Torunu)
11. Baye Eşge (Sevda Yeli)

taşra hep hazırdır aşka....

4 Haziran 2014 Çarşamba

Dayazell - Sareri Hovin Mernem



"dağlarının rüzgarına öleyim" manasında bir ermeni halk şarkısı.

Türkçesi:

dağların rüzgarına öleyim
yarimin boyuna öleyim
bir yıldır ki görmemişim
görenin gözüne öleyim

durmuşum gelemiyorum
dolmuşum ağlayamıyorum
bir yıldır ki görmemişim
görenin gözüne öleyim

Ermenice Sözleri:
sareri hovin mernem
hovin mernem, hovin mernem,
im yari boyin mernem,
boyin mernem,boyin mernem

gaynel em, kal chem garogh,
kal chem garogh, kal chem garogh.
ltsvel em, lal chem garogh,
lal chem garogh, lal chem garogh.

mi dari e chem desel
desnoghi, yar, achkin mernem
kedereh chur chen perum,
kezanits lour chen perum

chlini seret sarel eh?
ko sereh yar, zur chen perum
gaynel em kal chem garogh
kal chem garogh kal chem garogh.

ltsvel em, lal chem garogh,
lal chem garogh, lal chem garogh.
mi dari e chem desel
desnoghi, yar, achkin mernem


1 Haziran 2014 Pazar

The Cinematic Orchestra - The Crimson Wing: Mystery of the Flamingos (Original Soundtrack)

Kâinatın kanatları üzerimde,
Kuralların yok olduğu bir yerde
Nebulalar, süpernovalar gökkuşağım şimdi.

"Να είσαι καλύτερος άνθρωπος από τον πατέρα σου"
"Be a better man than your father"

Not: Video görsel kaynağı Cosmos: A SpaceTime Odyssey - Cosmos: Bir Uzay Serüveni tanıtım fragmanından alınmıştır."